Mübadele Göçmenlerinin Taşınması Ve Bir Gazetecinin Gözlemleri

Mübadele göçmenlerinin göçleri sırasında karşılaştıkları en önemli sorunların başında, Onların Türkiye’ye taşınmaları sorunu olmuştur. Bu konunun detaylarını daha önce yayınlanmış olan bir iki makalemde ayrıntılı olarak vermiş olmakla birlikte, aşağıda dönemin gazetecilerinden birisi olan M. Tahsin’in, mübadele sırasında, vapura binmeyi bekleyen Selanik’te birikmiş olan göçmenlere ilişkin gözlemlerini okuyacaksınız.

Dönemin en önemli gazetelerinden birisi olan İkdam’da yayınlanmış olan bu yazıyı yeni abeceye çevirerek sunuyorum…

MUHACİRLERİMİZ VE SEVKİYAT İŞLERİ*

Selanik

Bu sabah Ankara vapurunun vürudunu haber alır almaz, hemen limana gittim. İrkap komisyonu reisi Abdurrahman Bey’i salonda, geminin süvarisi ile hal-i müzakerede buldum. Sefil bir halde, limanın çamurları içerisine gömülmüş kalmış olan muhacirler, bilet ücretini tediyede izhar-ı acz ediyorlar. Tabi süvari ücretsiz yolcu nakledemeyeceğini bildirmiş. Halbuki Kayalar’dan sevkedilmiş olan bu muuhacirler pasaportlarında ücretli muhacir olarak kaydedilmişler. Kayalar Tali Komisyonu, bu zavallı halkın vaziyet-i maliyesini tedkike lüzum görmeden pasaportlarına “ücretli” kaydını ilave edivermiş. Bu suretle limanda birbiri üzerine yığılıp kalmış olanlar açlıktan mahvolmaktadırlar. Adam başına bilet ücretinin 500 küsur olduğuna nazaran, 1500 yolcu arasında ancak 5-10 kişi bu mühim meblağı tediye edebilecek bir haldedir. Fakat vapur ücretini tediyeden izhar-ı acz eden bu halkı burada bırakmak da, kabil olamayacağı için, nihayet ücreti İstanbul’da hükümet sandığından tahsil edilmek üzere Abdurrahman Bey’in gemi süvarisine vereceği vesika ile yolcuların irkabına ibtidar edildi.

Her hafta muntazaman üç-dört gemi Selanik limanına sevkedildiği takdirde, hareket edecek muhacirlerin yol masrafını tediye edemeyeceği gayet tabii görünmelidir. Zira, bir taraftan bu güne kadar devam etmiş olan müsaderat ve mezalimden, diğer taraftan Kayalar, Kozana ve Suruviç’ten Selanik’e kadar yollarda ve şimendüferlerde bir çok masrafa mecbur tutulan mübadillerin bir de vapur ücreti verecek kadar serveti kalmadığı pek aşikardır. Bir çok mektuplarımda bildirdiğim gibi, Makedonya’nın İslam köylüsü, hiç şüphesiz şarkın en müstahsil bir çiftçi anasırıdır. Fakat, 12 seneden beri devam eden uzun bir zulüm devresi, ne her sene pek çok zahmetlerle tedarik edilebilen mahsülattan ne de yine pek çok mahrumiyetlerle iktisat edilen ve bir köylü için büyük bir ehemmiyete haiz olan altunlardan eser bırakmamıştır. Harb-u Umumiyi müteakip, asker ve zabıtaların Türk köylüsünden aldıkları servetlerin yekunu, milyonları bali olduğu muhakkaktır. Anadolu’dan Yunanistan’a gelen muhacirlerin kısm-ı azami İslam köylüsünün servet-i menkule ve servet-i gayrimenkulesiyle bugün adeta zenginleşmiştir. Halbuki, hakikati itiraf etmek lazım gelirse, Yunanistan’dan mürafakat eden İslamlar, Anadolu’dan buraya gelen Rum muhacirlerinden daha sefil bir halde harekete mecbur edilmektedirler. Rumlar kendi ordularıyla beraber memleketi terk ettikleri için, yalnız kendi emval-i menkulelerini değil, hatta islamlara ait olan bir çok servetleri de beraberlerinde getirmişlerdir. Bunun en vazıh bir misalini de, bugün Yunanistan’da müşahede edilmekte olan hal-i zenginliğinde bulursunuz. İslam evlerinde, camilerde ve tekkelerde mevcut halılardan kısm-ı azamı, muhacirlerle beraber Yunanistan’a nakledilmiştir. Halbuki, sulhün tesisinden Muhtelit Mübadele Komisyonunu’nun teşkilinden sonra hareket eden İslam muhacirleri, Yunan Hükümeti’nin müsadere ettiği emval ve eşyanın ne aynını ne de mukabilini alabilmektedir. Mübadele komisyonları bu hale bizzat şahit oldukları halde, muhacirlere gali fiyatlarla ve bir de şimendüfer ve vapur ücüratını tahmil etmek istemeleri pek mantıksız ve pük büyük bir insafsızlık oluyor.

Bugün Selanik tali komisyonu, Türk murahhası arkadaşım Kerim Tevfik Bey’le konuşurken, muhacirlerin intizar içerisinde her geçireceği gün, yüzde birinin aç kalmasını intac edeceğini bana söyledi. Binaenaleyh, hareket saatı yüz gün tehir ettiği takdirde, muhacirlerin kısm-ı azamı hem kat’i bir ölüm karşısında bulunacaklar, hem de bittabi nakliye ücüratını tediyeden izhar-ı acz eyleyeceklerdir. Geçen mektubumda kayydettiğim gibi, ya her hafta muntazaman üç dört vapur Selanik’e gönderilmeli veyahut, Yunanistan’dan vapur tedarikine müsaade olunmalıdır. Tevfik Rüştü Bey (Aras) de bu ihtiyacın ehemmiyetini takdir ettiği için, dün Selanik Tali Komisyonu’na gönderdiği bir telgrafta, limanda mevcut ecnebi vapurlarından birisiyle anlaşılmasına müsaade etmiştir. Böylece, umumiyet itibariyle, ecnebi vapurlarının da muhacir nakline müsaade edilecek olursa, açılacak büyük bir rekabet sayesinde vapur ücretlerinin ehemmiyetli bir suretle sükut edeceği gayet tabiidir.Türk armatörlerinin de istifadelerini düşünmek şüphesiz elzemdir. Fakat, ölüm saatlerini yaşayan azim bir kitle-i halkın selameti için her şeyi feda etmek bir vazife-i insaniyedir.

Tekrar ediyorum; eğer Türk vapurları biraz fedakarlık ederler tenzil-i fiyata rıza gösterirler ve her hafta muntazaman üç-dört vapur Selanik limanında bulundurulabilirse, ecnebi vapurlarına hiç bir lüzum kalmış olmaz.. Yalnız şurasını da nazar-ı itibara almalı ki, vapurların sevk edecekleri yolculardan yalnız yüzde onbeşinin meccani (ücretsiz) olması, muhacirlerin vaziyet-i hazırası itibarıyla gayri kafidir. Bu yekunu hiç olmazsa yüzde otuza iblağ etmek lazımdır. Aksi takdirde hem burada sefalet içinde ölenlerin adedi pek ziyade tezayüd edecek hem de müstahsil bir kitle-i halk değil, fakat müthiş bir acz-ü sefalet içerisinde bedbaht bir insan sürüsü Türkiye’ye nakledilmiş olacaktır. Bunun da memleketin hayat-ı iktisadiyesi üzerinde nasıl bir tesir icra edeceği gayet aşikardır…

M. Tahsin