Zafer Titiz Gezi İzlenimleri (18-22 Ekim 2018) -1-Atina-Girit

Lozan Muadilleri Vakfı’nın oldukça ilginç Balkan ve Yunanistan gezileri düzenlediğini biliyordum. Bundan yaklaşık 4 yıl önce de Kavala da bir sergi ve sonrasında verdikleri konsere de katılmıştım. Girit gezilerinde sevgili dostum Tanaş’ın rehberlik yaptığını da biliyordum. Almanya’dan gelerek Atina’da bu geziye katılmak istediğimi sordum. Olumlu yanıt gelince organizasyon güç olmadı. 3 Gün önceden Atina’ya gidip, sonradan üç gün de Girit’te kalarak gezimizi biraz uzattım. Bu gez izlenimlerimi de yine siz sevdiklerimle paylaşmak istedim.

 

Atina’ya Nürnberg’den ulaşım kolay, hemen hemen İstanbul gibi, 2,5 saatlik bir yolculuk. Havaalanı Münih Havaalanına benziyor, tek kat üzerinde, yani bir boyut eksik olduğundan, aradığın yeri bulmak kolay oluyor. Havaalanı-şehir tarifesi sabit 38.- gayme (€). Otelimiz şehrin göbeğinde ama daracık bir sokak içinde. Yine de biraz aradıktan sonra buluyoruz. Otelimizin asansörü bir alem, iki kişilik yazıyor ama biz yine de teker teker çıktık odalarımıza. İki kişi belki birlikte çıkabilir ama tek nefeste! Bizim gibi göbekliler birlikte nefes aldıklarında zorlanırlar herhalde!

 

Atina seyahat acentesi sahibi Bayan Kaliopi otele kadar geldi. Kafa dengi bir İstanbullu Rum, Atina’ya yerleşmiş. Atina’da önceden göremediğim yerleri bu kez görmek niyetindeyim, programda birkaç da dost ziyareti var.

 

İlk gezmek istediğimiz yer Roma Agorası! Bilet gişesinde yaşlılığın sefasını sürerek yarı fiyatını tüm arkeolojik alanları kapsayan 15. gaymelik biletimizi alıyoruz. Roma Agorası, eski Agora (Antik Agora) artık küçük geldiği için MS 1. Yüzyılda Kral Agustus tarafından inşa edilmiş 111 X 98 m2’lik bir alan. En sonunda da sekizgen bir rüzgâr kulesi var. 8 rüzgâr yönünü gösteren figürlerle süslenmiş, aynı zamanda dış yüzünde güneş saatleri de var. İçinde ise su ile çalışan bir saat de varmış eskiden.

 

Bunun yanında Latrina bulunuyor, eskilerin deyimiyle, memişhane, tuvalet veya kenef de diyebilirsiniz. İki oturak yeri restore edilmiş. Kadın erkek ayrımı olmadan o yerlere oturup işini hallediyorlarmış eskiler. Önlerinde akan suyla da temizlenip gidiyorlarmış. Bugün hayal etmesi bile güç bir olay! Roma Agorasının hemen yanı başında bir Cami var tabii Osmanlı döneminden. Fethiye Camii.

İlk üç gün Atina’da eski Yunan ve Roma dönemine ait ören yerlerini gezdik, medeniyetlerden kalan izleri sürdük yani abimin tabiriyle “Kırık Taşları” gördük. Arkeolojik ören yerlerinin toplu bileti 30 Gayme, bize yarı yarıya morukluk indirimi var yani 15. Fakat birkaç gün sonra grubumuzdan bir bayandan öğrendiğime göre bu indirim sadece AB vatandaşları için geçerliymiş!

Antalya’da bir zamanlar, sadece Türklere başka fiyat uygulandığı için, Tahtalı teleferiğindeki gişe memuruna kafa tutmuştum. Meğer haksızmışım, ‘çifte standardın beşiğinin batıda olduğunu bilmem gerekirdi!

Neyse, bu tür karşılaştırmaları yapmaya pek niyetim yoktu ama kafa bu işte, içinde hep bir terazi, cetvel vs. hazırda bekliyor.

Zamanı biraz geri çevirerek, yakınlık avantajını kullanarak Roma’nım ardından Eski Yunan Agorasını gezmeye başladık. Burası eski Yunan’da büyük düşünürlerin de öğrencilerini eğittiği yer, aynı zamanda. Platon’un (Geniş omuzlu demek. Olimpiyatlara da katılmış bir sportmen, aynı zamanda. Bizdeki karşılığı Eflatun, ama Türkçesinin, sözün kökeniyle bir ilgisi yok. Ne demişler, “Sağlam kafa, sağlam vücutta bulunur.”) ve hocası Sokrates’in düşüncelerini öğrencileriyle paylaştığı yer. Şimdiki Antik Agora’nın en muhteşem yapısı Stoa. MÖ 399 da Sokrates burada yargılanarak ölüm cezasına çarptırılıyor.

Bugün görülen Stoa II. Attalos’un yaptırdığı Stoa aslında. Hemşerimiz Attalos, Atina’ya öğle bir kıyak geçmiş ki görmeden anlayamazsınız. Halbuki bizim şehrin adı Antalya bile kendisinden. Bu Attalos Philadelfos olarak da adlandırılıyor. Kardeş seven demek. Kardeşini o kadar seviyor ki ölen eşiyle de evlenerek tahta geçiyor! Neyse dedikodunun sırası değil deyip yolumuza devam edelim. Bu stoa tabii yıllarca restorasyondan sonra bu günkü halini almış, yarı müze vasfını da korumuş.

Atina’da birçok sanat etkinliğinin de yapıldığı yer aynı zamanda. Tüm Agora’dan ve Atina’nın birçok yerinden gece gündüz izlenebilen Akropol’ deki Parthenon’ dan sonra ikinci önemli yapı, Hephaistos Tapınağı.! Hala tüm dünyada en ayakta kalmış antik yapı olarak biliniyor. Cevat Şakir Pirimiz (Rehberlerin Piridir) onu, yerin altında demir döğdüğü için “Emekçilerin Tanrısı” diye nitelendirir. Ve çalışkanlığından dolayı ona ödül olarak tanrıçaların en güzeli Aphrodit armağan edilmiştir der. Ah Balıkçı Pirimiz, günümüzde ne sünepe, uyuşuk herifler, cukkası sağlam olduğundan ötürü ne dilberleri nasipleniyorlar bir bilsen.!! Çalışkanlık ödüllendirilmiyor garip.!

Atina’ya gelip de Akropol’e çıkmamak günah! Akropol ‘ün yapılarını burada teker teker anlatmaya yer yetmez ama en belirgini ve Atina’nın hemen, hemen her yerinden görüneni Parthenon. Bu şeklini MÖ 5. YY’ da almış, o zaman yani bundan 2500 yıl önce.

Mimarların bildikleri estetik kurallar şaşırtıcı. Örneğin, sütunlar orta boylarına doğru çok hafif dışbükeylik kazanıyor, sütun başları ve kaideleri biraz daha ince. Böylelikle, dışarıdan ve zaten biraz aşağıdan bakıldığı için bu bombelik fark edilmiyor ve her şey eşit görünüyor.

Bunun yanı sıra başka göz aldanmaları da hesap edilmiş. Şimdi, başka bir çelişkiye sıçrayacak olursak;

İstanbul sevdalısı Çelik Gülersoy, Boğaz’daki hilkat garibesi yapıları inşa eden mimarların aslında cezasız kalmaması gerektiğini savunuyordu. Nasıl bir hekim bilinçli bir yanlışının cezasını çekmesi gerekirse bu güzelliklerin katilinin de cezasız kalmaması gerekir. Ya son yıllarda yaşanan cami ucubelerine ne demeli? Çelik Bey bu rezaletin şükür hepsini göremedi.!

Parthenon eski Yunan tapınağı olduğu için, Atina el değiştirdiğinde, Tapınak da din değiştiriyor.

Osmanlı’ da ortasına minareli bir cami de oturtmuşlar. 2. Dünya Savaşında, tüm şehir buradan iyi gözetim altında tutulabildiği için, Alman askerleri, toplarıyla, tüfekleriyle burayı karargah tutmuşlar ve tepeye bir gamalı haç bayrağı çekmişler. Bunu kendine yediremeyen iki Yunan genci, bir gece ansızın kimseye çaktırmadan tepeye tırmanıp, bayrağı Yunan bayrağıyla değiştirmişler. Bu palikaryalar Manolis Glezos ve Apostolos Santas (Delikanlı demek).

Gıyaben Ölüm cezasına çarptırılıyorlar ama kaçabiliyorlar. Yunanistan’da hala kahraman sayılıyorlar.

Nazilerin Yunanistan’da gerçekleştirdikleri mezalim, Almanya’da ve diğer Ülkelerde pek gündemde kalmıyor. Yalnız Selanik’te 42.000’ den fazla Yahudi Almanya ve Polonya’daki Temerküz kamplarına gönderilerek öldürülüyor. Kim bilir mübadele ile Türkiye’ye göç ettirilen dönmeler burada kalsaydı ne olurlardı?

Yunanistan’da Naziler, General Metaxas gibi yandaşlar da buluyorlar. İngiliz tarihçi yazar, Mark Mazower, bu vahşeti belgeleriyle anlatıyor. Nazi subaylarının şehirdeki Alman baş karargahında yedikleri zeytin çekirdeklerini tükürdüklerinde, çocukların açlıktan, bunları kapıp emdiğini de yazıyor. Yahudilerin deportasyonuna (sınır dışı etme) sonradan UNO baş sekreteri de olan Kurt Waldheim’ın da göz yumduğu belgeleniyor.

Atina’da şu an ibadete açık bir cami olmadığını söylüyor rehberimiz. Aynı durum gezdiğimiz diğer kentler, Hanya, Resimo ve Kandiye için de geçerli. Buradaki sığınmacılar bir Apartmanın alt katında veya topluca bulunabildikleri yerlerde namaz kılıyorlarmış.

Atina’da herhalde tüm taksiciler İngilizce biliyor, bu Selanik’te de farklı değildi. Kaldığımız otele yakın “Syntagma” meydanının telaffuzu kolay değil! Ama bir akşam taksiciye hem Kalispera’yı hem de Syntagma’yı safkan bir Atinalı gibi söylediğimi sanarak arabaya binerken, taksicinin ‘yes’ çekmesi moralimi bozdu!

Bir gün sonra istisnai bir durumla karşılaştık, taksi şoförü İngilizce bilmiyordu, Arnavut bir Göçmen olduğunu söyledi. Bizi kötü sollayan motosikletliye okkalı bir küfür savurduğunu fark ettim. Ben de bildiğim Arnavutça bir küfürle onun söylediklerini pekiştirince, adamın yüzü güldü, neşesi yerine geldi.

Atina’da ki dostları görmeden buradan ayrılmak olmazdı!

80’i çoktan geçmiş İstanbullu Andrea hala buralı olmadığında ısrarlı. Fakat İstanbul hasreti öğle büyük ki doktorlar, oraya gidersen, kalırsın orada demişler. Gidemiyor artık sağlığı da el vermiyor. Kendisi de eşi Lucia da televizyonda Türk serilerini izliyorlar, eşi tablette kendisi Televizyonda, yunanca alt yazılı, Türkçe sözlü.

Andrea yıllarca Avrupa’nın büyük şehirlerinde garsonluk yapmış. Yunanistan mutfağıyla barışık değil. “bunlar salata bile yapmasını bilmezler.! Domatesi dörde bölerler yanına biraz soğan, biraz hıyar, bir kalıp peynir de üstüne konunca, al sana Grek Salat.!! Salata böyle yapılır??” Diyor. Haksız da değil doğrusu, burada salata kursları açmalı!

Diğer taraftan İstanbullu azınlıkların, Belirli bir kibirleri var. Haklı da olabilirler biraz.!!! Onlar kendilerini İmparatorluğa ait hissediyorlar, Ermenistan’da da bunu algıladık.

Diğer, Erlangen’ den arkadaşımız Harris, Türkçe küfürleri dilinden hiç eksik etmediği Almancasıyla, hepsi Yunan politikacılarına, bize balıklı ve ouzolu bir akşam geçirtti. Sağ olsun.

Kalan, az boş zamanımızı yine bazı ‘kırık taşları’ görerek değerlendirdik. Fakat her defasında uğrak yerimiz olan İstanbullu Anuşka’nın, ‘Sweet Melek’ine bu kez zaman yetmedi.

Şüphesiz Atina’daki en devasa tapınak Zeus Tapınağı. Hala bilinen en büyük antik tapınaklardan birisi. Parthenon ‘un dört misli büyüklükte. Ancak altı yüz senede tamamlanabilmiş.

Bir de önceki yıllarda gördüğüm estetiği doruk noktasında olan ve antik stilde ama sanırım 19. YY’ da yapılmış Academia’yı görmek istedim ama ismini hatırlamadığım için çok aramak zorunda kaldım. Bulamazsam yeniden gelmek için sebep olacak, diye içimden geçirdim. En sonunda buldum. Yukarıda Apollon ile Athena sütunun üstünde nöbet tutuyorlardı. Aşağıda ise Donanmayla ilgili bir toplantı olduğu için kapıya da Apollon ve Athena gibi iki bay ve bayan subay koymuşlardı. Onun için o güzelim toplantı salonunu göremeden dönmek zorunda kaldık Dışarıda Athena’nın bilgeyi temsil eden çok sayıda baykuşlarının resmini çekerek yetindik. İçerisini göremediğimiz için, Atina’ya ileride tekrar gitmemize bir sebep var.

 

Kısa bir rakı arasından sonra Girit geliyor, ayrılmayınız!